Frambuaz
...
bir çocuk varmış
ve onun çok sevdiği bir kız
çocuk o kızı o kadar çok severmiş ki
baktığı her insan
gördüğü her çiçek
onu çağrıştırırmış çocuk için
gelgelelim günlerden bir gün
kız çocuğun yüzüne bile bakmamış
çocuk anlayamamış nedenini
sormuş neden diye
solmuş bütün çiçekler çocuğun gözlerinde
kimseyi, hiçbir güzelliği ona benzetemez olmuş
çünkü çocuğun gözleri o kadar kararmış ki dünyaya
o kadar derin bir çukura düşmüş ki çocuk
yaprakları dökülmüş çiçeklerin arasından dikenlerin
dikenlerin arasından da kan emici böceklerin boy gösterdiği
kimse tutmamış çocuğun elinden
tutmaya çalışanlar da olmuş
onlar ise boğulmuşlar çocuğun kan çanağı gözlerinde
hiç durmadan akan gözyaşı sellerinde
kız farkında değilmiş yaptığının
sırtına çarpan haykırışların
uçurumun kenarına tutunamayıp
tutunamayıp da parmaklarının arasını parçalayarak kesen
kan tanesi taşların sivri uçlarından etrafa dağılan
ve her dağılışında çocuğun kalbini yaralayıp gözlerini bağlayan
her bağlayışta yeni bir duygu seliyle kabuslarını dağlayan bakışlarının
çocuk dayanamazmış bu acıya
o da bakmamış kızın yüzüne
tehlikelerden tehlike beğenmiş
ve hayatında baştan kaybedeceği oyununu oynamış
zarlar yuvarlanınca kızın önüne
her zaman düşeş gelmediğini anlamış kız
kendi zarlarını oynamış
sıra her seferinde ona geldiğinde
damarları birkez daha tutunmuş çocuğun çiçek damarlarına
oyun sonsuza kadar sürmekteyken
kız anlamış ki oyun bitmiş
bitmiş ve kazanan zaten belliymiş
son zarını atmış kız ve gülümsemiş oğlanın yüzüne
çocuk ise görememiş o gülümsemeyi
arkasında açan rengarenk çiçekleri seyrederken...
bir çocuk varmış
ve onun çok sevdiği bir kız
çocuk o kızı o kadar çok severmiş ki
baktığı her insan
gördüğü her çiçek
onu çağrıştırırmış çocuk için
gelgelelim günlerden bir gün
kız çocuğun yüzüne bile bakmamış
çocuk anlayamamış nedenini
sormuş neden diye
solmuş bütün çiçekler çocuğun gözlerinde
kimseyi, hiçbir güzelliği ona benzetemez olmuş
çünkü çocuğun gözleri o kadar kararmış ki dünyaya
o kadar derin bir çukura düşmüş ki çocuk
yaprakları dökülmüş çiçeklerin arasından dikenlerin
dikenlerin arasından da kan emici böceklerin boy gösterdiği
kimse tutmamış çocuğun elinden
tutmaya çalışanlar da olmuş
onlar ise boğulmuşlar çocuğun kan çanağı gözlerinde
hiç durmadan akan gözyaşı sellerinde
kız farkında değilmiş yaptığının
sırtına çarpan haykırışların
uçurumun kenarına tutunamayıp
tutunamayıp da parmaklarının arasını parçalayarak kesen
kan tanesi taşların sivri uçlarından etrafa dağılan
ve her dağılışında çocuğun kalbini yaralayıp gözlerini bağlayan
her bağlayışta yeni bir duygu seliyle kabuslarını dağlayan bakışlarının
çocuk dayanamazmış bu acıya
o da bakmamış kızın yüzüne
tehlikelerden tehlike beğenmiş
ve hayatında baştan kaybedeceği oyununu oynamış
zarlar yuvarlanınca kızın önüne
her zaman düşeş gelmediğini anlamış kız
kendi zarlarını oynamış
sıra her seferinde ona geldiğinde
damarları birkez daha tutunmuş çocuğun çiçek damarlarına
oyun sonsuza kadar sürmekteyken
kız anlamış ki oyun bitmiş
bitmiş ve kazanan zaten belliymiş
son zarını atmış kız ve gülümsemiş oğlanın yüzüne
çocuk ise görememiş o gülümsemeyi
arkasında açan rengarenk çiçekleri seyrederken...
Erol
Ocak 10, 2007
Ocak 10, 2007
Obur Solucan'a, Masal konulu sayısında bu şiire yer verdiği için teşekkürler.
Evlat; içindeki coşku, yüreğindeki sevgi, gözlerindeki ışık eksik olmasın.
ReplyDeleteTeşekkür ederim Baba. Sen de eksik olma.
ReplyDelete