Maria'nın Masalı - I. Bölüm


I. Bölüm

Maria 10 yaşında, dünyalar tatlısı bir kızdı. Gözlerinin mavi grisini okyanus dalgalarından, saçlarının sarısını da güneşin saçaklarından almıştı. Doğduğundan beri ailesiyle, ormanın kenarında, küçük bir kulübede yaşamaktaydı. Kulübenin hemen arkasında koskocaman, en az onun minik kalbi kadar temiz ve berrak bir göl yatardı.

Her sabah erkenden kulübenin arka kapısından dışarı çıktıktan sonra, her zaman bahçelerinde uyuklayan tilki kulaklı, sivri burunlu köpeğe günaydın der, ayçiçeği bahçesini narince yarıp geçen minik patika yolu izleyerek göle ulaşır,  göldeki çeşit çeşit kıvrılan, boncuk gözlü balıkları seyrederdi. Daha sonra, mavi frapan etekli elbisesinin üst cebine doldurduğu, sabah kahvaltısında annesinin çam kokularıyla pişirdiği siyah çıtır ekmeğinden ayırdığı kırıntılarla balıkları beslerdi. Balıklar, bir önceki günlerinin tüm meşguliyetine rağmen hafıza sınırlarını zorlayarak Maria'yı hatırlarlar ve onun geldiğini gördüklerinde şekerini bekleyen çocuklar gibi suyun içerisinde zıplamaya başlarlardı.

Yine balıkları beslemeye geldiği günlerden birinde, gölün kenarında, gondollara benzeyen kağıttan yapılmış minik bir kayık buldu. Meraktan irice açılmış gözleriyle kayığı incelemeye başlayan Maria, kayığın içerisinde dörde katlanmış kağıdı farketti. Büyük bir heyecanla, balıkların gözü önünde notu açıp okumaya başladı. Notta, büyük küçük; ama gayet düzgün harflerle şöyle yazmaktaydı:

"Merhaba. Ben bu gölün sihirli balığıyım. Göldeki balıkları her gün beslediğin için seni çok sevdiler ve ben de bu yüzden senin bir dileğini yerine getireceğim. Bu öğlene kadar, bir kağıda en çok istediğin şeyi yazıp aynı kayığın içerisinde bu göle bırak ve ertesi sabah tekrar gelmeyi unutma."


Maria gözlerine inanamadı. Heyecandan güm güm atan kalbi ve kulaklarına varan sıcak çikolata kıvamındaki gülümsemesiyle kulübesine doğru koşmaya başladı. Eve girer girmez çatı katındaki küçük ama hayal gücünün sınırlarını zorlayacak derecede renkli odasına tırmandı. Babasının ona kendi dünyasını özgürce anlatabilmesi için doğum gününde aldığı binbir renk boya kalemlerinden yeşil olanını seçip masasının üzerindeki minik bir kağıdı da yanına alarak göl kenarına geri döndü. Balıkların şahitliğinde sihirli balığın dediğini yaptı ve özenle katladığı, yeşil kalemiyle doldurulmuş kağıdını kalbine bastırdıktan sonra minik kayığın üzerinde göle bıraktı. Evden çıkarken mutfaktan aldığı bir dilim ekmeği de küçük parçalara ayırarak büyük bir sevinç ile balıklara fırlattı. 

O gece heyecanla yatağına yatan Maria, odasının çatıya bakan penceresinden yüzlerce ateş böceği gibi göğü saran yıldızları seyretti ve ertesi sabahı düşünerek sıcak battaniyesinin altında uykuya daldı. 

Sabah olunca, annesinin çam kokulu sıcak ekmek diliminin üzerinde eriyen tereyağını yedikten ve babasının bahçelerinden topladığı kayısılardan yapılmış reçeli kaşıkladıktan sonra, cebinde balıklar için o günün ziyafeti olan ekmek kırıntılarıyla yola çıktı. Evden çıkarken babasının kendisini kalın kıyafetlerle penguen gibi sarmalamasına anlam veremeyip kapıyı açtığında manzara karşısında ağzı açık, küçücük elleri yumruk yumruk bir şekilde bakakaldı. Son doğum gününde yediği krem şantili pasta gibi, her yer beyaza boyanmıştı. Yıldız şeklindeki kusursuz kar taneleri, Maria'nın şeker burnuna düşüyor ve yavaşça eriyordu. Karla kaplanmış pamuk şeker görünümündeki köpeğe günaydın deyip karın aniden gelişini şaşkınlıkla karşılayan ayçiçeklerinin ve onları heybetle selamlayan ak sakallı çam ağaçlarının içerisinden koşarak göl kenarına ulaştı. 

Göle vardığında hiç beklemediği bir manzarayla karşılaştı: Göl tamamen donmuştu. Eşsiz doğa tablosunun hayranlığı ve göldeki balıkları görememenin üzüntüsünün karıştığı bir duygu çorbasının etkisiyle gözlerinden minik yağmur damlaları süzülmeye başladı. Buzun altında hapsolan balıklar aç kalacak ve en kötüsü de, gölün sihirli balığını göremeyecekti. Göl kenarına oturup, dizlerini başına çekip ağlamaya başladı. Sadece kar tanelerinin yere düşünce çıkardığı seslere kendi hıçkırıkları eklendi.

Aniden omzunda hafif bir el hisseden Maria, biraz da korkarak dokunuşun kaynağına baktı. Kendisiyle aynı yaşlarda bir erkek çocuğu, dev çikolata gözleri ve ince uzun kirpikleriyle onu seyrediyordu. 

Devam edecek...



Erol
Şubat 18, 2012

Comments

Popular Posts